31 Ağustos 2013 Cumartesi

KÖPEĞİNİZLE YURT DIŞINA ÇIKMAK

Londra'ya taşınma konusu hayatımıza girdiği zamanlarda ilk düşündüğümüz konulardan biri Köpük'le ilgili nasıl bir süreç yaşayacağımız olmuştu. İnternetten birçok sitede türlü bilgiler okudum. İngiltere bu konuda özellikle çok sıkı kuralları olan bir ülke. 2012 yılına kadar evcil hayvanların ülkeye girişinde karantina uygulaması bulunuyormuş.  Ancak şuan yaklaşık 4 ay evvelinden gerekli hazırlığı yaparsanız en azından istenilen şartları oluşturabilirsiniz.

Öncelikle evcil  dostunuzun cipinin takılı olması gerekiyor. Sonra da bütün aşı ve tedavilerinin tam ve zamanında yapılarak çipine ve sağlık karesine kayıt edilmesi. En önemli aşı kuduz aşısı. Kuduz aşısı yapıldıktan bir ay sonra kan tahlili yapılmalı. Bu tahlilde aşının tuttuğu anlaşılıyor ise 3 ay bekledikten sonra İngiltere'ye giriş yapabiliyorsunuz. Tabi bu sadece işin zaman alan kısmı. Diğer istenilen belgeler için https://www.gov.uk/take-pet-abroad sitesinden en güncel ve doğu bilgi edinilebilir.
Biz Köpük' ün cipini kuduz aşısından sonra taktırdığımız için şuan biraz sorun yaşıyoruz. Tekrar aşı yaptırıp bir ay sonra kan testi yaptırıp sonra da 3 ay beklememiz gerekecek ne yazık ki :(

Bu işlemlerin maliyetinden bahsedersek de kuduz aşısı yada çip taktırmayı ekstradan saymıyorum. Kan tahliline 350 ytl. verdik. 

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Samsung GALAXY Note 8.0 _ yaratıcılığı destekleyen teknoloji

Teknolojiyle yıldızım bir türlü barışmayacak diye düşünürdüm. Bilgisayar oyunlarına hiçbir zaman ilgi duymadım, süper mario bile oynamamış bir insanım. Akıllı telefonlar çıktığında, ne gerek var, telefon telefon olsun, fotoğraf makinası da fotoğraf makinası,  i-phone'lar kızılay dağıtmış gibi hepimizin elinde ( bende de var itiraf ediyorum, eşim sayesinde ama ), tüketim toplumunun yeni oyuncağı diyordum.

Eşim, benim aksime bir teknoloji manyağı, günceli takip etmekle kalmaz, aklına yattıysa mutlaka edinir bir tane. Ben de onunla bu dünyayı ister istemez keşfetmeye başladım ve aslında biraz ilgilenince teknolojinin o eski soğuk dijital dünyasından sıyrıldığını, daha kullanıcı merkezli, kişiyi kalıplara sıkıştırmaktan uzaklaşmış, bir nevi yaratıcılığı teşvik eden bir hale geldiğini hayretle gördüm. Sanırım fazla uzun süredir ön yargılarım nedeniyle bu dünyaya sırt dönmüşüm ve pek çok yeniliği kaçırmışım. Benim neslimin kadınları artık ekonomik özgürlükleri olan şehirli, modern kadınlar belki ama bu seferde teknoloji konusunda erkeklere bağımlılığımız devam ediyor gibi, en azından benim öyleydi. Ben de dedim ki madem yeni bir dönem başladı hayatımda sırt çevirdiğim ne varsa şöyle bir tanımaya çalışayım :) 

Karşınızda yeni yardımcım : Samsung GALAXY Note 8.0















Kendime bir blog ile günlük tutmaya karar verdiğimde bunun için bir de blog defterine ihtiyacım olur diye düşündüm. Her yere kolay taşınacak boyutta ve ağırlıkta, pratik şekilde açıp kapatabileceğim, hızlı görseller oluşturacağım, anı yakalamakta gecikmeyecek bir alet. Bunun yanında, manuel bir insan olduğumdan, alışkanlıklarıma da hitap etmeliydi. Biraz araştırdığımda Galaxy note 8.0'in bunların çoğunu karşıladığını gördüm ve denemeye karar verdim. Doğru bir seçim yapıp yapmadığımı önümüzdeki günlerde paylaşacağım. 

22 Ağustos 2013 Perşembe

Ofiste kına gecesi... :)) 17.07.2013

İşini sevmek çok önemlidir, zira evde geçirdiğimizden fazla zaman geçiririz iş yerimizde. Bu durumda işini sevmek kadar çalıştığın yeri ve birlikte çalıştığın insanları sevmekte önem kazanıyor. Bu konuda hep şanslı hissetmişimdir kendimi, şimdiye kadar üç ofiste çalıştım, ne yalan söyleyeyim her birinde de hem arkadaşlarımı sevdim hem de sevildim diye düşünüyorum. Küçük ofislerdi bunlar, öyle birbirinin arkasından kuyu kazmak, iş çevirmek bir yana, hep destekleyici ve yardımcı olduk birbirimize.
Son iş yerimde böyle bir yer. Takım çalışmasıyla iyi işler çıkaran, arkadaşlıkları imrenilecek düzeyde olan bir ofis..
Peki bunları neden anlatıyorum? Sizler doğum günlerinin kutlandığı, yılbaşılarının kutlandığı yada çeşitli başarıların kutlandığı ofisler görmüşsünüzdür de kına gecesi düzenlenen bir ofis gördünüz mü hiç ? :)
Hem de ne kına... duvaklarından mendiline, oyun havalarından hint  kınasına, "kına hatırası" resim duvarından yemesine içmesine her şeyiyle tam bir kına organizasyonu. Ben ne desem az şimdi, mutluluğumu resimlerle anlatmam daha kolay olacaktır sanırım :)







Kızlar hepiniz harikasınız !

photos by Miroslava Andric

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bekarlığa Veda Partisi, 28.06.2013...

Evet, her şey için çok kısıtlı zaman vardı ancak bu onları yapmamak için bir sebep değildi, sadece hızlı karar verip, hemen uygulamaya geçmek gerekiyordu o kadar. Hayatınızda her zaman pozitif olabilen insanlara yer açın. İnanın hem daha mutlu olacaksınız hem de hayatınız kolaylaşacak. Ben bu hızlı geçen iki ay içinde en iyi bunu anladım. Bir şeyin nasıl olamayacağını değil, başka başka seçeneklerle nasıl olabileceğini anlatsın dostlarınız. Ben hepsine bir kez daha çok çok teşekkür ediyorum.

Bekarlığa veda partime gelince, henüz nikah tarihim yoktu ama nasıl bir parti istediğimi biliyordum. Hem canlı müzik olsun hem de bol bol göbek atalım istiyordum ki Hayal kahvesi'ndeki Suzan Kardeş konseri hayalimin de ötesinde bir fırsattı benim için. Suzan Kardeş'i çok severim, samimi, şen şakrak, pozitif bir insan bana göre, canlı performansını da hep duyar merak ederdim. İster tesadüf deyin ister şans, ister karma 28 haziranda bir konseri vardı.

Plan tamamdı, sırada davet ve sürpriz hediye vardı. Davetimi zaman darlığından en hızlı ve kesin iletişim şekli olan telefonla yapabildim. Sürpriz hediyeye gelince, ofis arkadaşlarımın yardımı olmasa asla bitmezdi.



Konser günü geldiğinde 10-15 kişilik bir ekip toplanmıştık. Önce Taksim Midpoint'te yemek yedik, ardından Hayal Kahvesi'ne gittik. Mekan pek dolu değildi, başta tedirgin olsam da biz bize daha samimi bir ortam olur diyerek karamsarlığı attım üzerimden. Suzan Kardeş, 5-10 dakikalık beklemenin ardından sahne aldı, oldukça şık, her zamanki gibi güler yüzlüydü.




İlk birkaç şarkının ardından bizim kalabalık ekibimizin duvaklarını takmasıyla ortam daha da şenlendi. Suzan Kardeş o kadar cana yakın davrandı ki, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki kına sahnesinde söylediği balkan türküsünü söyledi bizim için, bir de nescafe ile temsili kına yaktı elime. O dakikaları unutabileceğimi sanmıyorum. Bundan sonra da tam hayalimdeki gibi bol bol göbek attık, gecenin sonunu da damat halayı ile bitirdik :). Gerçekten unutulmaz bir geceydi...



photos by Miroslava Andric

Bir Ayda Nasıl Evlenilir ?

Bu soruyu kendime haziran 2013 ortasında sormaya başladım. Artık çarklar dönmeye başlamış, Londra  işimiz kesinleşmişti, erkek arkadaşım ve bana sorunsuz oturum vizesi almamızın en kolay ve kısa yolu evlenmemizdi. İyi de "evlenmek" kısa bir iş olabilir miydi? Oluyormuş :) tabii burda evleneceğin erkeği seçmekten bahsetmiyorum kızlar aman dikkat! Bu kararı zaten almıştık ancak planladığımız tarihe daha çok vardı. Ne demişler "tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset. "




17 Ağustos 2013 Cumartesi

5 dakkada değişir bütün işler..

Bir akşam siz daha yeni uyumuşken bir mail düşer gelen kutunuza ve 5 dakkada değişir bütün işler. İşte bize de öyle oldu. Erkek arkadaşımın (şimdi ki eşim :) çalıştığı şirketten aldığı mail ile başladı bizim maraton. Önce müthiş bir heyecan sonra acabalar, belkiler,olabilir miler? Daha sonra neden olmasınlar, nasıl olacaklar... Eşim turizmci, gelen mail ise çalıştığı firmanın Londra'daki açık iş pozisyonuna kabul edildiğini bildiriyor. Böyle şeyleri hep istersin de gerçekleşince bir korku kaplar içini, işte bize olan da buydu. Hiçbir hazırlığımız yok, aileler ne der? Bürokratik işlemler nasıl olur? Sonra gittik diyelim, hadi eşimin işi var, ben ne yapar ne ederim orada. Mimarım mesleğim var ama hadi deyince de iş bulunmuyor ki. Sonra bir köpeğimiz var, ismi Köpük, dünya tatlısı dişi bir golden. Onu ne yaparız, nasıl götürürüz?Sorular, sorular... Bu maili alalı neredeyse 2 ay oluyor, bazı sorular ben bu bloga başlamaya fırsat bulamadan cevaplandı bile. Onları da paylaşacağım elbet, devamınıysa yaşayıp göreceğiz...

Herkes Gitmek İstiyor

bugunlerde herkes gitmek istiyor.
küçük bir sahil kasabasina,bir baska ülkeye,daglara, uzaklara...
hayatindan memnun olan yok. kiminle konussam ayni sey...
her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
öyle ''yanina almak istedigi üç sey'' falan yok.
bir kendisi.

bu yeter zaten. her seyi, herkesi götürdün demektir.
keske kendini birakip gidebilse insan.
ama olmuyor.

hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
yani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
böyle gidiyor iste. bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz "otur'' diyor.
''otur'' diyen kazaniyor. o yan kalabalik zira.
is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..

en kötüsü aliskanlik.
aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi
yeniyor. kaliyoruz.
kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
evlenmeler...
bir çocuk daha dogurmalar...
borçlara girmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.
misal, ben...
kapidaki rex'i birakip gidemiyorum. degil bu sehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum. alip götürsem gelmez ki...
bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda.
herkes onu, o herkesi seviyor.
hangi birimizle gitsin?
''sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin.
kendi imalatimiz küfeler.
ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. ölüm var zira.
ölüme inat tutunmak lazim. inadina kök salmak lazim.
bari ufak kaçislar yapabilsek.
var tabii yapanlar. ama az. sadece kaymak tabakasi.
hepimiz kaçabilsek...
bütçe, zaman, keyif...
denk olsa. gün içinde mesela...
küçücük gitmeler yapabilsek.
ne mümkün.
sabah 09.00, aksam 18.00.
sonra baska mecburiyetler.
sıkışıp kaldık.
sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali.
hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
bir ömür karsiligi bir ömür yani.
ne saçma.
bahar midir bizi bu hale getiren?
galiba.
ben her bahar asık olmam ama her bahar gitmek isterim.
gittigim olmadi hiç.
ama olsun... istemek de güzel.

can yücel

Bu şiiri hep sevmişimdir, sanki benim için yazılmış diyordum. "ben her bahar asık olmam ama her bahar gitmek isterim. Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun...istemek de güzel" ...

Karmaya inanırım, evrene gönderdiğimiz enerjinin bize geri geleceğine. Sanırım öyle de oldu, bir gün bir haber aldık ve işte "gitmek" fırsatı geçti elimize. Fakat ama şairinde dediği gibi "bir yanımız kalk gidelim, öbür yanımız otur diyor". Düşündük taşındık, eğer hayat gittiğimiz yoldan ibaretse belki de yeni bir yola sapma vakti gelmişti, "kalk gidelim" dedik. Ve işte ben de bu blogu yazmaya o gün karar verdim. Hatırlayıp mutlu olmak için... 

HAYAT...


isteklerimize ulaşmaya çabalarken geçen zaman. Sonuca odaklanıp hayattan keyif almayı unutmayalım. O zaman, CARPE DIEM...